• https://www.facebook.com/bsgmedya@hotmail.com
  • https://www.twitter.com/bsgmedya@hotmail.com
Nihat KARALAR
bsgmedya@hotmail.com
DERT BİR DEĞİL ELVAN ELVAN!
31/01/2016

Büyüklerimizin dediğine göre; leyleğin ömrü lak lak ile geçermiş.

Hayvancağızların bacakları ve gagaları uzundur. Üstüne üstlük bir de 'beyin' olmadığı için kendilerine sabit bir yurt edinememişlerdir. Bu nedenle olsa gerek; ömürlerini de lak lak ile geçirmektedirler.

Gerçi bunları yazdığımız için, hayvan severler derneğinin mümtaz yöneticileri kızarlar ya, ne yapalım!

İnsanlara yıllardır onca eziyet, onca çile çektirilmektedir. Ama İnsan Hakları Derneği yöneticileri bir gün olsun kızmamışlardır!.

Sahi, nereden çıktı, leyleklerin ömürlerini lak lak ile geçirdikleri?

Büyüklerimizin dediğine göre; leyleğin ömrü lak lak ile geçermiş.

Hayvancağızların bacakları ve gagaları uzundur. Üstüne üstlük bir de 'beyin' olmadığı için kendilerine sabit bir yurt edinememişlerdir. Bu nedenle olsa gerek; ömürlerini de lak lak ile geçirmektedirler.

Gerçi bunları yazdığımız için, hayvan severler derneğinin mümtaz yöneticileri kızarlar ya,  ne yapalım!

İnsanlara yıllardır onca eziyet, onca çile çektirilmektedir. Ama İnsan Hakları Derneği yöneticileri bir gün olsun kızmamışlardır!.  

Sahi, nereden çıktı, leyleklerin ömürlerini lak lak ile geçirdikleri?

Şimdi bunları okuyunca; "hemşerim işin gücün yok mu?" diye sorup, leyleğin lak lak ile geçen ömrü üzerine bir iki lakırdı yaptığımıza kızabilirsiniz.

Hakkınız da var.

Ülkemizde insanlar, hâlâ düşüncelerinden dolayı içeri tıkılırken, adaletsiz gelir dağılımı yüzünden insanca bir yaşama kavuşamayan milyonlar varken, leyleğin ömrü de nereden çıktı!

Bizimki de; 'iş olsun, kolay gelsin'den başka bir şey değil hani.           

Bu sevimli yaratıklar; beyinsiz olmaları nedeniyle düşünemedikleri için ömürlerini lak lak ile geçiriyorlarken, acaba biz insanlar düşünebilecek bir beynimiz olmasına rağmen ne yapıyoruz, hiç düşündünüz mü?

Hadi onlar, beyni yok da ömürlerini lak lak ile dolduruyor, ya biz?

Bizlerin de aslında onlardan pek bir farkı yok gibi.

Neden derseniz?

Biz insanlar, düşünmeyi bile kendimize lüks kabul edip, her şeyi bir yerlere havale etme kolaycılığına alışmışızdır. Yaşamımız da; mutfak, yatak odası ve tuvalet üçgeni arasına sıkışıp kalmıştır.

Mesela, bir kütüphane yoktur, genelde evlerimizde. (Vitrinlere gösteriş olsun diye doldurulan cilt cilt bilmem ne ansiklopedileri saymıyoruz)

Tabii bir de 'aptal kutusu' denilen TV karşısında apışıp kalmak gibi ayrı bir alışkanlığımız var ki, adeta bilim adamlarına ayrı bir inceleme konusudur.

Şimdi, böyle ömrünü belli bir üçgenin içersine hapseden, kendini diğer canlılardan ayıran 'tek beyni olan canlı' olma özelliğini bile doğru dürüst kullanamayan biz insanların, o sevimli yaratıklardan ne farkı kalıyor?

Onlar ömürlerini lak lak ile bir de oradan oraya göç etmekle geçirirlerken, bizler de , 'ceğiz, cağız' ya da 'cek, cak' masallarını dinlemekle geçirmiyor muyuz?

Başka ne yapıyoruz, söyleyin!

Öyle çok partili döneme geçtiğimiz 1945'e ya da 1960'lı yıllara kadar gitmenize gerek yok!.

Çıkın, çıkın yukarı.

Hatta 70, 80, 90'li yılları da bırakıp, daha yukarılara gelin:

Şu anki AKP Hükümeti kaç yıldır iktidarda?

13 yılı bitirdi, 14.nci yılının içersinde değil mi?

Geçen süre içersinde; işsizlik mi azaldı, açlık ve yoksulluk mu aşağı seviyelere çekildi?

Asgari ücretli ‘simit parası’ndan mı kurtuldu?

Listeyi uzatabilirsiniz, ama hiç gerek yok!

Çünkü, görünen köy kılavuz istemez!

Her şey ayan-beyan ortada!. 

Koskoca yıllarımız, yine lak lak ile geçti.

"Ceğiz, cağız, cek, cak"la başlayan ve içi umut dolu, ilk duyduğumuzda her şeyin çok güzel olacağını anlatan demeçleri duyduk, halen de duymaktayız.

Daha da duyacağımız geride.

Bilmem ne ilçesindeki yetkiliden ve ilgili bakandan ekonomiden sorumlu bakanına ya da başbakan yardımcılarından başbakana kadar, herhangi birinin verdiği demeçleri inceleyin.

Hepsinin gelişiyoruz/ büyüyoruz’ demekten öteye gitmediğini göreceksinizdir.

Hal böyle olunca da; toplum da kendine pompalanan bu sözlerle zamanını geçirmektedir.

Bu gidişle de, uzun bir süre daha geçireceğe benziyor.

Neyse, kardeşim; lafı fazla uzatmayalım:

'Memleketin derdi, bizi mi gerdi!' 

'Bize mi düştü, elin üç keçisi ile beş oğlağı!'

Elbette biz birilerinin gitmesini istiyoruz.

Ama bunu bir türlü göndermeyi beceremiyoruz.

İşte size; 92 yıllık Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri, kaçını getirdiğimiz gibi gönderebildik?

Hiç birini gönderdiğimizi söyleyemeyiz.

(Askeri müdahaleler dışında gidenleri saymazsak, hoş onlar da sonra yine geldiler. Hem de 'Kurtar Bizi Baba' denilerek).

Alın, size AKP Hükümeti’nin 13 yıllık icraatı?.

Hadi, onu da bir kenara bırakın; son günlerde yaşananlara bir göz atın yeter:

Ülkeyi yönetenler 'odunumun parası' misali bildiğini okumaktadırlar.

Ülke ekonomisi yine tepe taklak olmak üzere, açlık-sefalet diz boyu halinde giderek artacağa benziyor.

Hiç umurlarında değildir.

Varsa yoksa, sımsıkı sarıldıkları koltuklarında yıllarca daha oturmak istemektedirler.

Aslında ozanın dediği gibi;

'Dert bir değil Elvan Elvan!’

Herhangi birine el atsanız, karşınıza bir başka sorun daha çıkar, beni de yaz der gibi!

Hal böyle olunca da; yazınız uzar da uzar; Olağanüstü Hal döneminde hazırlanan bildiriler gibi.

Neyse lafı fazla uzatmadan, 'lak lak ile geçen ömrümüzden' demetler bitecek gibi gözükmüyor.

Ne dersiniz; biter mi!..

***

 BİR DÖRTLÜK: KURBAN

 ‘Dört koyundular

ilkini kestiler önce.

Tam haklarken ikincisini

kaçmayı denedi üçüncü,

on metre gitti gitmedi

enselediler onu.

Ben o üçüncünün etinden yedim,

yaşam tadı vardı.’

(Zahrad)  

(Zareh Yaldızcıyan) 



810 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

DEĞİŞİME DİRENEN(LER) HEP KAYBEDER! - 13/06/2017
Sizce değişim nedir? Değişim denilince, aklınıza bulunduğunuz durumdan farklı bir konuma yönelmek mi , yoksa başka bir deyimle 360 derece değişmek mi gelir.
TÜRKİYE'DE AYDIN OLMAK ve UĞUR MUMCU - 22/01/2017
Türkiye’de aydın olmak, hele de yazar olmak.. Daha doğrusu düşünüyor olmak çok zor ve tehlikelidir.. Hele de son günlerde nasıl zor olduğu daha net görüldü..
‘NESLİ TÜKENMİŞ KELAYNAK KUŞLARI’ GİBİYİZ! - 08/01/2017
Hasbelkader yerel ölçekte yazmaya çalışan bizim gibi yazar taifesi (onca yazarın çizerin bol olduğu bir kentte bizi de yazar takımına dahil ederlerse) olarak, doluya boşa yazarız.
YİNE FACİA..YİNE ACI VE GÖZYAŞI! - 01/12/2016
Hani bizim camiada yazı karalayanlar arasında bir genel anlayış vardır:
‘SÜTTEN ÇIKMIŞ AK KAŞIK’ DEĞİLİZ, HİÇ BİRİMİZ! - 17/11/2016
Sizce, insan kendi kendini aldatabilir mi? Zaman zaman kendi iç dünyamda bir yolculuğa çıkar, adeta kendimi bir savcı titizliğiyle sorgulamaya, yargılamaya çalışır ve kendime hep bu soruyu sorarım.
HAYATIMIZ OLDU TELE-VOLE! - 16/11/2016
Son yıllarda özellikle de özel televizyonların hayatımıza girmesiyle birlikte adeta ‘televole toplumu’ olduğumuz gerçeğini görmezden gelemeyiz.
SAHİ, HAYATIN RENGİ VAR MIDIR? - 15/11/2016
Neyse konuyu iyice dağıtmadan, saadete yani asıl konumuza gelelim. Biliyorum, havaların hayli soğuyacağı ve giderek de çekilmez bir hal alan şu günlerde böyle sıkıcı konular da çekilmez ya!..
36 YILDÖNÜMÜNDE BİR '12 EYLÜL' ANISI... - 12/09/2016
36 YILDÖNÜMÜNDE BİR 12 EYLÜL ANISI... Bugün 12 Eylül.. Binlerce yurdum insanının zindanlara doldurulduğu, onlarca hatta yüzlerce insanımızın işkencelerle öldürüldüğü, henüz 17 yaşında olan Erdal Eren’in yaşı büyütülerek darağacına çekildiği,...
ORTADOĞU'DA KUYUYA TAŞI KİM ATMIŞTI? - 10/07/2016
Son günlerde sınır komşumuz, (hoş, iktidarın dış politikası sonucu ortada komşumuz diyebileceğimiz bir ülkede kalmadı ya) Suriye ve Irak’taki sıcak gelişmeler nedeniyle hızla büyük bir karamsarlık dehlizine doğru sürüklendik/sürükleniyoruz.
 Devamı

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

BİR KİTAP