• https://www.facebook.com/bsgmedya@hotmail.com
  • https://www.twitter.com/bsgmedya@hotmail.com

Emekli Eğitimci Muzaffer Gündoğar, 'Vefa duygusu insanın içinde, yüreğinde olmalı, oradan hiç eksilmemelidir.' diyor..

  1. 'VEFA DUYGUSU' YA DA
    MÜSLÜM TUNABOYLU’YA
  2. BİR VEFA ZİYARETİ

 

  1.  
  2. Muzaffer GÜNDOĞAR
  3. Bir 'VEFA' yazısı..

 

Son günlerde dilime dolaşan bir söz var:
“Vefa, sadece İstanbul’da bir semt adı değildir.” Vefa duygusu insanın içinde, yüreğinde olmalı, oradan hiç eksilmemelidir. O duygu, saygıyla, sevgiyle beslenmeli; hep canlı ve diri kalmalıdır. Vefalı olmak, bir bakıma erdemli olmak, tüm insansal niteliklere de sahip olmak demektir.


Bu söz durup dururken düşmedi dilime elbet. Yakın çevremizde gördüğümüz bazı vefasızlık örnekleri düşürdü bu sözü dilime. Bu konuda birçok örnek verilebilir de, konuyu fazla dağıtmayalım.
Vefa diyoruz da, bu sözden ne anlıyoruz?

Vefayı ben, dostlarımızı, arkadaşlarımızı, özellikle de yaşlılarımızı unutmamak; onları zaman zaman aramak, ziyaret etmek, gereken ilgiyi, sevgiyi ve saygıyı göstermek ve onların gönlünü almak, onlara gereken değeri vermek anlamında nitelendiriyorum.

Bir de geçmişte yitirdiğimiz değerleri unutmamak, onları, hiç olmazsa ölüm yıldönümlerinde gündeme getirerek, onları yaptıkları ve başardıklarıyla yeni kuşaklara tanıtmak olarak değerlendiriyorum.


İyi ama biz, bu vefa duygusunun gereklerini tam olarak yerine getirebiliyor muyuz?

Açıkça söylemek gerekirse, buna üzülerek hayır diyeceğim. Buna ister boşvermişlik, ister önemsemezlik deyin; bizler nedense, dostlarımıza ve büyüklerimize karşı bu vefasızlığı hep yapıyoruz. Özellikle de yaşlılarımıza karşı.

En çok aranılıp sorulması gereken yaşlarında, onları ihmal ediyor, arayıp sormuyoruz. Onları yitirince de, “bir ziyaretine bile gidemedik” diye “vah, tüh” demenin, üzülmenin bir anlamı yoktur sanırım. Onlar da yaşarken umdukları kişilerden gereken ilgiyi, sevgiyi ve saygıyı görmeyince kırılıp, inciniyorlar doğal olarak.


”Kişi, umduğuna küser,” diye boşuna dememiş atalarımız.
Eğer ömrümüz olursa, günün birinde güçten kuvvetten düşüp bizler de yaşlanacağız. Belki bizler de yalnızlığa bırakılacağız. Nedense bu aklımıza hiç gelmez. Yaşarken sanırız ki, hep genç ve dinç kalacağız; her şeye elimiz ve gücümüz yetecek, kimseye muhtaç olmayacağız.


Bu tür ziyaretlerle büyüklerimizi sevindirmenin, onların gönlünü almanın ötesinde asıl kazançlı çıkacak olan da, yine bizleriz halbuki. Çünkü onlar kendi alanlarında yaşadıklarıyla, birikimleriyle, deneyimleriyle bizleri bilgilendiren, ufkumuzu açan; ruhlarımızı, gönüllerimizi şenlendiren, insan yanımızı varsıllaştıran birer “ulu çınar”lardır.

 


Sözü daha fazla uzatmadan, bu ulu çınarlardan birisine, Müslüm Tunaboylu Ağabeyimize, 14 Eylül 2012 Cuma günü öğleden sonra evinde yaptığımız bir ziyaretten söz edeceğim.


Bazı yazar arkadaşlarımızla, önceden görüşüp ve kendisine haber vererek; onun da kabul etmesiyle gerçekleşti bu ziyaret. Bu satırların yazarı Muzaffer Gündoğar, Zülal Kaya, Selahattin Aydemir ve Fatma Yalçınkayay'ydı Müslüm Ağabeyin ziyaretçileri.


Sıcak ve içtenli bir karşılaşmanın ardından hemen söze söyleşiye girdik. Sıcak çaylarımızı yudumlarken de nereden nerelere uzandı söyleşi. 80 yıllık bir ömrün, yaşanmışlıklarının birikimleriydi aktardıkları. Kimlerle tanışmamış, nelere tanık olmamıştı ki.


Müslüm Tunaboylu’yu, Köy Enstitülü bir eğitimci. Emeklilik sonrasında da bir süre habercilik yapmıştır. Yeni kuşaklar onu belki tanımaz ama eskiler bilir. Ben yine de onu kısaca tanıtmak isterim.

 


Müslüm Tunaboylu, 1932’de Bulgaristan’da doğar. 1938 yılında da daha 6 yaşındayken ailesiyle birlikte Türkiye'ye göçer. Devlet tarafından Çorum Mecitözü ilçesine bağlı Çıkrık Köyüne yerleştirilirler. (Çıkrık, bu satırların yazarının köyüdür.) İlköğrenimini Çıkrık köyünde tamamladıktan sonra, 1943 yılında Kastamonu'nun Gölköy Enstitüsüne girer. Bu arada, ablasının komşu Kışlacık köyüne gelin gitmesinin ardından ailesi de Kışlacık köyüne göçer. Gölköy Köy Enstitüsünde başladığı eğitimini, Samsun'un Ladik ilçesi Akpınar Köy Enstitüsünde tamamlar. 1945'de de öğretmen olarak mezun olur.


Yurdun çeşitli yerlerinde tam 26 yıl, Atatürk devrim ve ilkeleri doğrultusunda Atatürk Türkiyesi'nin bir bireyi olarak öğretmenlik yapar. Binlerce öğrenci yetiştirir. Şimdi onlar da ülkemizin üretim ve yönetim kademelerinde hizmet vermiş kişilerdir.
Tunaboylu,1973 yılının Ağustos ayında kendi isteğiyle emekli olur. 1974'de gazeteciliğe başlar. Başta Anadolu Ajansı olmak üzere yaygın ve yerel basında uzun yıllar habercilik yapar. O, 1974’ten 2000’in yarısına kadar bir eğitimci yazar ve basın adamı olarak ülkemizin ve dünya ülkelerinin geçirdiği siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik çalkantıların da yakın tanığı olmuştur.


Bunca yıl eğitimin, kültür sanatın ve basının içinde olan Müslüm Tunaboylu ilerlemiş yaşına karşın, okumaktan yazmaktan ve kendini geliştirmekten uzak durmamıştır. Zaman zaman yerel gazetelerde yayımladığı yazılarla okurlarını aydınlatma ve bilgilendirme görevini sürdürmektedir. Tunaboylu, bizlerin ısrarlı çabaları sonucu anılarını yazmaya başlamıştır. O nedenle kendi ilgi alanlarına göre oldukça birikimli, deneyimli bir ağabeyimizdir.

 

 

10 yıl önce, çok ödüllü gazeteci yazar oğlu Mahmut Tunaboylu’yu, 4 yıl önce de eşini yitiren Müslüm Tunaboylu, yaşadığı bunca acılara ve yalnızlığına karşın yine de dimdik ayaktadır. Yalnızlığın sıkıntılarını yazıp üreterek, zaman zaman da sanatçı dostlarıyla görüşüp söyleşerek gidermektedir. Onun en büyük arkadaşı şimdi bilgisayarıdır. Anılarını ve yazılarını bilgisayarda yazmaktadır. Yine bilgisayarda; internet aracılığıyla dış dünyada olup bitenleri izlemekte, bilgilenmekte; hem de dostlarıyla iletişim kurup sanatın, edebiyatın ve yaşamın güzelliklerini paylaşmaktadır. Bu da onu, yaşamın getirdiği bir yığın olumsuzluklara karşın daha canlı, daha diri ve daha moralli tutmaktadır.

O gün zaman su gibi akıp geçti. Sözüne söyleşisine doyamadık Müslüm Ağabeyin. Bir anı olması açısından, o günkü birlikteliğimizi de fotoğraf karesinde ölümsüzleştirdik. Bu görüşmeden, yaşanan bu güzel günden dolayı onun da, bizlerin de çok memnun ve mutlu olduğumuzu belirtmeliyim. Elbet ondan öğrendiklerimiz kendimize. “Söz uçar, yazı kalır” denilmiştir. Ben de “vefa” duygusunu merkez alan bu yazımla, o günkü görüşmemizi kayıt altına almış oldum böylece.
Müslüm Ağabeye sağlık, esenlik ve mutluluk içinde nice yıllar diliyoruz. Daha nice buluşmalara ve görüşmelere…

16.09.2012

 



585 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

BİR KİTAP