• https://www.facebook.com/bsgmedya@hotmail.com
  • https://www.twitter.com/bsgmedya@hotmail.com

Emekli Eğitimci-Gazeteci Müslüm Tunaboylu, yeni eğitim-öğretim döneminin başladığı bu günde bizleri, ta 1940’lı yıllara yani 1947 yılının sonbaharına götürüyor


‘Zaman tünelinden kesitler’

O DÖNEMDE KÖYLERDE
ELEKTRİK YOK,
TELEFON YOK..!



Emekli Eğitimci-Gazeteci ve BSGMEDYA Yazarı Müslüm Tunaboylu, yeni eğitim-öğretim döneminin başladığı bu günde bizleri, ta 1940’lı yıllara yani 1947 yılının sonbaharına götürüyor.

Sözlerine ‘Bugün sizlerle bin dokuz yüz kırklı yıllara bir gezinti yapacağız. Yaşlı eğitimciden gelecek ile ilgili bir öneri bekleyemezsiniz. O size ancak geçmişten bazı hayat kesitlerini yansıtabilir, hayat çizginiz içersinde belki bir gün benim yazdıklarımla örtüşen gelişmeler ya da değişimler olabilir.’ diye başlayan
Emekli Eğitimci-Gazeteci - Yazar Müslüm Tunaboylu,  
‘ZAMAN TÜNELİNDEN KESİTLER’ dizisinde ele aldığı ‘Gelişimi, değişimi anlamalıyız’ başlıklı yazısında şunları dile getiriyor:



GELİŞİMİ, DEĞİŞİMİ ANLAMALIYIZ...



‘Bugün sizlerle bin dokuz yüz kırklı yıllara bir gezinti yapacağız. Yaşlı eğitimciden gelecek ile ilgili bir öneri bekleyemezsiniz. O size ancak geçmişten bazı hayat kesitlerini yansıtabilir, hayat çizginiz içersinde belki bir gün benim yazdıklarımla örtüşen gelişmeler ya da değişimler olabilir. Azda olsa katkım olursa üzülmem sevinirim.

1947 YILININ SONBAHARINDA…

1947 yılının sonbaharında Samsun-Ladik-Akpınar Köy Enstitüsünü bitirerek Çorum-Mecitözü-Kışlacık köyüne öğretmen olarak atamam yapıldı.

Okulda iki dershane, bir öğretmen lojmanı küçük birkaç ek bulunuyordu. Okul binası ve çevresinin oluşmasında tüm katkıları köy halkı karşılamıştı. Dersliklerin birisi işlik olarak ayrıldığı için burası yalnızca tatlı kireçle sıvanmış, birde büyük bir baca başlangıcında demirci olabilecek öğretmen için gerekli hazırlıklarda yapılmıştı. Oysa benden önce burada üç yıl çalışan öğretmen Yüksek Köy Enstitüsü’ne gittiği için onun sanatı olan inşaat ve marangozluk için gerekli araçlar ve gereçler bulunuyordu. Örneğin okulu badana edebilmek için büyükçe bir tulumba bulunuyordu. İlk işimiz bu tulumbadan yararlanarak okulu badana etmek oldu diyebilirim.

O DÖNEMDE KÖYLERDE
ELEKTRİK YOK,
TELEFON YOK..!

Derslik tahta taban ile tahta tavandan ibaret yaklaşık yüz dolayında öğrencinin yararlanabileceği bir derslik. Beş yüz haneli bir köy, yüz dolayında da kız ve erkek çocuklardan oluşan öğrenci topluluğu. Sizin anlayacağınız köy nüfusunun beşte biri öğrencilerden oluşuyor.

O dönemde 07 –l6 yaşları arasında bulunan çocukların ilköğretimden geçmesi zorunlu olarak görülüyordu. Kırsal alanda on beş ya da on altı yaşındaki çocuğun hemen ailenin tüm üretimine katkısı olabilecek bir yaş dönemi.

Eğitim için birleştirilmiş sınıflarda uygulanan proje uygulanıyordu.
Bir çatı altında, bir derslikte birinci sınıftan alın üçüncü sınıfa kadar gelmiş öğrenciler bulunuyordu.
Okulda öğretmen olarak yalnızdım.
O dönemde köylerde elektrik yok, telefon yok. Jandarma karakollarının bulunduğu yerleşim birimlerinde telefon var.
Asayiş olaylarına zamanında müdahale edebilmek için telefon zorunlu.
Haberleşme telleri alüminyumdan yapılmıştı. Bakır ve kablolu tel yok.
Konutlarda idare denilen aydınlanma aracı bulunuyordu.
Sanırım bugün o dönemden kalma idareler müzelerde bulunabilir. Aydınlanma çok çeşitli idi fakirler gurubu idare, orta halliler üç yada beş numara lamba, ekonomik durumu iyi olan konutlarda yedi ile 14 numara gaz lambaları bulunuyordu. Öğrenciler bu aydınlanma araçlarından aile ekonomisine göre yararlanma olanağı bulabiliyorlardı.

 


OKULDA TEBEŞİR YOKTU
NE YAZIK Kİ..!

Okulda elektrik olmadığı için öğrencilerin derslere girişleri çıkışları öğretmende bulunan bir düdüğün öttürülmesi ile gerçekleştiriliyordu. Okulun yararlanabileceği bir saat bile yoktu. Okulda bulunmayan saat ne yazık ki bende de yoktu.

Köyde çalışan öğretmen ayda 20 lira maaş alıyordu.
Günlük harcamaları dikkate alırsak, öğretmenin kol saati için ayıracağı bir para yoktu. Köy imamı ile ara sıra sohbet ederdik. O fazla bir masa saatinin olduğunu, onu okula verebileceğini söyleyince çok sevinmiş, benden yaşlı olan köy imamına çocuklarım adına da teşekkür etmiştim.

Kara tahtamız vardı dersliğimizde. Ancak bu kara tahtayı kullanabilmek için okulda tebeşir yoktu ne yazık ki.
Öğrenciler tatlı kireç parçalarından tebeşir yaparak okula getiriyorlardı. Zaman zaman bende ilçeye gidenlere tebeşir sipariş ediyordum.

Okuma-yazma durumuna gelince..
Köyde askerden dönen gençlerle ilkokula devam eden öğrenciler bulunuyordu. Köyde bir bakkal bile yoktu. Yakın köydeki bakkala giderek ihtiyaçlarımızın bir bölümünü karşılayabiliyorduk.

Bu köyde Cumhuriyet sonrasında açılmış yatılı bir ilkokul bulunuyor, çevredeki köylerden buraya gelip öğrenim gören öğrenciler öğretmen okullarına ya da Köy Enstitüleri'ne giderek beş yıllık bir ikinci öğretimden sonra öğretmen olarak köye dönüyorlardı.

Ben de bu köydeki ilkokuldan mezun olmuş, yakın köye öğretmen olarak atanmıştım.

 


KISACA, MÜFETTİŞ
MÜFETTİŞLİĞİNİ GÖSTERMİŞTİ…

Öğrencilerin defter, kalem, silgi gibi ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için okulda küçük bir kooperatif kurdum.
Kooperatifin yönetimi için bir kız birde erkek öğrenci görevlendirdim.
Okulun girişinde bulunan kooperatif çocuklar için büyük bir bakkal dükkanı ya da market gibi işe yarıyordu.
Defteri biten öğrenci sabah okula gelirken bir yumurta getirir, kooperatiften on sayfalı bir defter ile bir kalem alırken artan para ile de kendisine şeker verilirdi.

108 öğrenciden oluşan üç sınıf ile tek dershanede öğretim yaparken kapıdan ani bir vatandaş girdi sınıfa. Hoş geldiniz diyerek kendimi tanıttım.
O da İlköğretim Müfettişi olduğunu söyledikten sonra elindeki kırbaçla kırık camın yerine yapıştırılan beyaz yağlı kâğıda doğru yürüyerek onu parçaladı.

Öğrenciler olanları ve konuşulanları rahatlıkla görüyor ve duyuyorlardı. Bir tabak cam alabilmek için gerekli girişimlerde bulunduğumu, ancak tahsis edilen camlardan belli bir ölçüde bize de verilebileceğini, görevli kişinin ilçeye gönderileceğini, cam gelinceye dek çocukların üşümemesi için kâğıt yapıştırıldığını anlattım.
Beni adeta hiç dinlemedi.

Karşılıklı konuşmalarımız devam ederken, ben de kağıdı parçalamanın kolay olduğunu, tek soba ile ısıtılan dersliğin şimdi nasıl ısıtılabileceği sorusunu yönelttim.

Müfettişin öğrencilerin eğitim ve öğretim sorunları ya da konuları ile ilgili yardımlarını beklerken, hırpalanmayı kabul etmedim. Neden kendisine yanıt verdiğime kırılan müfettiş bana çalışmalarım için olumsuz bir raporda düzenlemeyi ihmal etmemişti.

Olaylı teftişe tanıklık yapan öğrencilerimden büyük bir bölümü kamunun çeşitli kademelerinde görev aldılar.

Onlar benim ilk öğretmenliğimin birer tanıklarıydı.
Hayatın gerçeklerini öğrenebilmek için trenle yolculuğa çıkan öğrencilerim büyük bir bölümü son istasyona çoktan ulaştılar.

Ben de siz okurlarıma son istasyona yaklaşırken kısa bir hayat kesitini sunmak istedim. Okuduğunuz için teşekkür eder saygılar sunarım. /BSGMEDYA



561 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

BİR KİTAP